8 Eylül 2014 Pazartesi

Basura Ne İyi Gelir?
Hemoroid (ya da bize daha tanıdık gelen ismiyle basur) pek çok insanın yaşam kalitesini düşüren, ağrılı bir rahatsızlıktır. Değişik düzeylerde olmak üzere yetişkin nüfusun önemli bir kısmı sürekli olarak ya da dönem dönem basur ağrılarından şikayet eder. Teknik olarak basur anüs ve rektum bölgesindeki toplar damarların şişmesi ile meydana gelir.


Kaşıntı, ağrı ve tuvalete çıkıldığında artan sızı ve zorlanma ve zaman zaman kananma ile kendini gösterir. 50 yaşın üstündeki yetişkinlerin yaklaşık oalrak yarısında basur semptomları gözlenir. Basur ilaç ve merhem ile sempomatik tedaviye cevap verir, ileri vakalarda ameliyat yöntemi kullanılarak soruna daha kalıcı çözüm üretilir. Fazla ileri olmayan vakalarda doğru beslenme, çeşitli terapik özelliği olan bitkisel çözümler ve yeterli sıvı tüketimi ile uzun süre kontrol altında tutulabilir. Bu yazımızda basurun sebeplerinden ve basura iyi gelen yiyeceklerden bahsedeceğiz. Bir sonraki yazımızda ise hemoroide iyi gelen bitkisel çözümlerden bahsedecek ve çok ağır olmayan vakalarda cerrahi müdaheleye gerke kalmadan ve fazla ağrı sızı çekmeden uzun süre yaşamak için yapılması gerekenlerden bahsedeceğiz.

Basur sebepleri

Basura sebep olabilecek pek çok etken vardır. Bunların başında lif bakımından yetersiz beslenme, uzun süre hareketsiz şekilde oturma, kronik sinir sistemi rahatsızlıkları, obezite, gebelik, yetersiz sıvı tüketimi gelir. Et ağırlıklı beslenen insanlarda daha sık rastlanır ve rahatsızlığın seyri daha ağırdır. Hepimizin bildiği, ve zaman zaman hissettiği üzere aşırı baharat tüketimi de basura neden olan ve basur belirtilerini arttıran sebeplerin başında gelir. Aslına bakarsanız genel olarak düzensiz ve dengesiz beslenme genel olarak basur sebeplerinin başında gelir ve ne kadar dengeli beslenirsek hemoroidden de o kadar uzak durmayı becerebiliriz.

Basuru Olanların Tüketmesi Gereken Yiyecekler

Yoğurt: Kabızlık basuru olan hastaların en büyük düşmanıdır. Basur ve kabızlık bir araya geldiğinde tuvaletinze Godzilla girmiş gibi hissedersiniz ve bir daha asla dışarı çıkamayacağınızı zannedersiniz. Bu yüzden kabızlığa iyi gelen her yiyecek dolaylı yoldan basura da iyi gelir. Yoğurt ve kefir içerdikleri probiyotikler sayesinde doktorların sindirim sistemi florası dediği sindirime yardımcı olan mikroskopik canlıların oranını düzenler. Sağlıklı sindirim demek daha az kabızlık demektir, daha az kabızlık ise daha hafif geçen hemoroid anlamına gelir.



Meyve sebze: Taze sebze ve meyveler pek çok diğer açıdan da tüketimi konusunda titiz davranmamız gereken yiyeceklerdir. Özellikle lif bakımından zengin sebze ve meyveleri daha sık tüketmek bir yandan gerekli vitamin ve mineraller bakımından zayıf kalmamızı engellerken bir yandan da içerdikleri yüksek lif oranı sayesinde dışkının düzenli ve doğru yumuşaklıkta olmasını sağlar. Lif bakımından zengin sebze meyveler arasında başlıca elma, armut, enginar, yeşil yapraklı sebzeler, avokado sayılabilir.

Basuru Olanların Tüketmesi Sakıncalı Olan Yiyecekler

Basuru sakinleştrien yiyecekler olduğu gibi basuru azdıran yiyecekler de vardır. Bunlardan uzak durmak hemoroid probleminin daha hafif yaşanmasını sağlayabilir. 

Kafein içeren içecekler: Kafein (ve tein içeren çay) içeren içecekler deüretik etkileri ile sindirim sisteminden suyun çekilip idrar oalrak dışarı atılmasına sebep olurlar. Sıvı oranı azalan bağırsaklar da haliyle dışkının daha sert olmasına sebep olur ve kabızlığa yol açabilir (ya da kabızlık problemini arttırabilir). Kahve aynı zamanda mushil etkisi de gösterdiği için tuvalete gitme düzeninizi de bozabilir. Kafeinli içeceklerin yarattığı ilk izlenim daha sık tuvalete gitmemize sebep oldukları için basura da iyi gelecekleri yönündedir ancak uzun vadede etkileri tam tersi yönde olur. Hemoroid sorunu olanlar kahve, çay, yeşil çay ve kolalı içecekleri azaltmalıdır.

Sodyum içeren (tuzlu) yiyecekler: Tuzlu yiyecekler tansiyonun geçici ve sürekli olarak yükselmesine neden olurlar. Damarların içinde kan basıncı yükseldiğinde hali hazırda şişmiş olan rektal ve anüs bölgesindeki toplardamarlar daha fazla şişer ve hemoroid ağrılarının artmasına sebep olur. Bunun sonucunda bir yandan basur ağrıları artarken bir yandan da kanamalar ağırlaşabilir.

Hemoroid ile ilgili genel tavsiyeler

  • Sıvı tüketiminize dikkat edin. Susuz kalmak hem kabızlığa sebep olur hem de damarlar üzerinde basıncın artmasına yol açarak basuru azdırır.
  • Aşırı baharat ve protein ağırlıklı beslenmekten kaçının. Lif oranı yüksek yiyeceklere önem verin.
  • Hareketsizlik basurun başlıca sebeplerindendir, elinizden geldiğince düzenli egzersiz yapın
  • Bütün gün oturarak çalışıyorsanız kendinizi her yarım saatte bir ya da saat başlarında yerinizden kalkarak bir kaç adım atmaya alıştırın. 





12 Mayıs 2014 Pazartesi

Astıma iyi gelen yiyecekler
Astım tedavisi olan bir hastalık değildir. Akciğerlerimizdeki hava yollarının yani bronşların çeşitli sebeplerle infalmmasyonu sonucu nefes almada zorluk şeklinde kendini gösterir. Allerjenler başta olmak üzere çeşitli sebepleri vardır. Daha ayrıntılı bir astım yazısı yazmam gerekecek ama şimdi bir uvertur olarak astım hastalarının dietlerinde mutlaka olması gereken yiyeceklerden bahsedeceğim. Bunu astım hastalarının uzak durması gereken yiyecekler izleyecek. Daha sonra ise sakin kafayla biraz daha nüanslı astımla baş etmek için edinmemiz gereken alışkanlıklar, hayat stili değişiklikleri üzerine bir ya da iki yazı daha yazacağım. Kısacası bu yazı ile ufak bir yazı dizisinin başlangıcını yapıyoruz.



İlk cümlede de yazdığım gibi astım tedavisi olan bir hastlaık değil. Eğer astım hastsıysanız bütün hayatınız boyunca değişen şiddetlerde astım krizleri yaşamınızın bir parçası olacak. Ancak astım kizlerini azaltmanın ve daha hafif geçmelerini sağlamanın çeşitli yolları var. Doktoronuzun yazacağı ilçalara ek olarak diyetinizde yapacağınız ufak tefek değişiklikler de astımlı bir hasta olarak hayat kalitenizin daha yüksek olmasını sağlayacak.

Omega 3

Omega 3 yağ asitlerinin iyi gelmediği bir şey var mı acaba? Omega - 3 eksikliği çekenlerin, ya da Omega 3 bakımından yeteri kadar zengin bir deiete sahip olmayan insanların astıma yakalanma ve daha ağır astım krizleri geçirme ihtimalinin daha fazla olduğu bilimiyor. (1) Omega 3 eksikliğinin astım ile ne ilişkisi olduğu tam oalrak bilinmese de Omega 3 bakımından zengin bir diyet ile beslenen bireyler astıma daha az yakalanıyor. Gerçi astımın genel olarak sebebi bilinmediği için (bu konuda daha zonra kendi başına bir yazı gelecek) çok da önemi yok. Kısacası omega 3 içeren gıdaları tüketmek astım açısından faydalı olacaktır. Dikkat edilmesi gereken bir nokta omega 3 çoğu zaman omega 6 da içeren yiyeceklerde bol miktarda bulunuyor ve Omega 6 enflamasyon (inflammation) arttırıcı bir etkiye sahip. Örneğin deniz ürünlerinde omega 3 oranı yüksek. Ancak her balık omega 6 / omega 3 dengesi bakımından aynı derecede sağlıklı değil. Örneğin yağda satılan konserve ton blaığının O6/O3 oranı 13:1 iken taze ya da donmuş somonun omega 6 / omega 3 oranı 0:1. Yani somon hemen hemen hiç omega 6 içermiyor. Normal günlük diyetimizi için ideal O6/O3 oranı hakkında değişik tavsiyeler olsa da 4:1 oranının prtalama Japon ailesinin diyetine çok yakın olduğu biliniyor ki kalp ve damar hastalıkları bakımından Japonya en sağlıklı ülkelerden birisi. (2)


Astım hastalarına tavsiye edilen bazı yiyecekler

Pek çok kuruyemiş de omega asitleri bakımından zengin. Ancak pek çok kuruyemiş daha çok omega 6 içeriyor. Omega 3 dengesi için önereceğimiz yemiş ise cevizden başkası değil. Omega 3 dengesi için ne kötü kuruyemiş ise kabak çekirdeği. (Omega 6/Omega 3 oranı 108:1)

Şimdi burada durup bir açıklama yapmak gerek. Omega 3 bakımından zengin bir diyet sağlıklı bir yaşam için olmazsa olmazlardan. Ancak astım kesin çözümü olmayan ancak idare edilebilen bir hastalık ve diyetinizi ne kadar mükemmel olursa olsun astımdan omega 3 ya da başka bir yiyecek ile kurtulmak mümkün değil. Kısacası astıma iyi gelen yiyecekler var ancak astımı iyileştiren iyiyecekler malesef yok.

Omega 3 bakımından zengin yiyecekler arasında deniz ürünlerinin yanında ceviz, badem, flaks çekirdeği ve flaks yağı, balık yağı, balık yumurtası, fesleğen, kekik, asma yaprağı (salamura da olur), brokoli var. (tam liste için kaynak (3)). 

Bunun yanı sıra antioksidanlar vücudun direncini arttırıp metabolizmanın işleyişini düzenlediği için genellikle astım için iyi gelen yiyecekler arasında bol antioksidan içerenler de bulunur. Yeşil sebze meyveler, deniz ürünleri, beta kraoten içeren canlı renkli meyveler astım için tavsiye edilen yiyecekler arasında. Kafein ve tein geçici olarak bronşlarda genişlemeye sebep olduğu için genellikle astım krizi belirtilerini azaltır. Elbette ilacınızın yerini tutmaz ama astım krizi sırasında eğer yanınızda ilaç yoksa sıcak ve taze pişirilmiş kahve buharı krizi daha hafif atlatmanızı sağlayabilir. 

Ek olarak özellikle C ve E vitaminleri bakımından eksiklik yaşamamak, magnezyum ve selenyumca zengin bir beslenme düzeni oturtmak da astımla olan savaşınızda size yardımcı olacak önlemler. Astım konusunda yazmaya deva edeceğim. Bir sonraki yazımız astıma iyi gelmeyen, astımlıların uzak durması gereken yiyecekler üzerine olacak.
Kaynakça

(1) http://www.webmd.com/asthma/guide/asthma-diet-what-you-should-know
(2) http://en.wikipedia.org/wiki/Ratio_of_fatty_acids_in_different_foods
(3) http://nutritiondata.self.com/foods-000140000000000000000-1.html

10 Mayıs 2014 Cumartesi

WebMd Enginar Yazısı
Daha önce enginar ile ilgili bir kaç yazı yazdım. Bu yazılarda enginarın hangi rahatsızlıklara iyi geldiğini ve diğer faydalarını kısaca anlatmaya çalıştım. Bu yazıda ise ünlü tıp web sitesi WebMD'de yayınlanan enginar üstüne bir yazıdan alıntılar yaparak bu muhteşem sebzeyi daha yakıdnan tanıtmaya çalışacağım. Bir yandan da aslında Akdeniz havzasına özgü bu sebzenin aslında tüm dünyada faydaları ve iyi geldiği hastalıklar ile beraber çok da iyi bilindiğini anlatmaya çalışacağım.



İş iyi gelen yiyecekler üzerine yazmaya, düşünmeye geldiğinde biz Akdeniz insanları biraz kibirli bir hal alıyoruz. Batılı gelişmiş ülkelerde yaşayan insanları ve onlara tavsiyelerde bulunan uzmanları bizim tanıdığımız ve nesiller boyunca faydalarından yararlandığımız bitkiler konusunda cahil ya da ilgisiz zannediyoruz. Oysa internette kısa bir araştırma bile örneğin enginar konusunda pek çok ayrıntılı yazının ve hatta bilimsel araştırmanın batılı ülkelerde batılılar tarafından yazıdığını görmek için yeterli. Örneğin, dünyanın belki de en prestijli online tıp kaynakları ve sağlık tavsiyeleri web sitesi WebMD bile enginar hakkında bir iki paragraflık bir yazı yayınlamak ile kalmamış, aynı zamanda bir de tarif dahi vermiş. Kısacası, anlayacağımız enginar da sadece bize ait olan mucizelerden birisi değil. Arada sırada hakkında yazı yazdığım yiyecekler ve otlar hakkında en ayrıntılı bilgileri yine ingilizce kaynaklarda görmek beni üzüyor. Bu coğrafyada çağlar boyunca birikmiş olan binlerce senelik bilgeliğin bizzat bu bilgeliğin kaynağı olanların torunları tarafından bu kadar az bilinmesi, kulaktan dolma bilgiler ile geçiştirilmesi beni üzüyor. Enginer belki de bunun en küçük ve önemsiz örneklerinden birisi. Ne de olsa lezzetli ve sadece biz Egeli Türk'lerin değil İspanyol ve İtalyanların da yakından tanıdığı bir sebze enginar ve ününün taa Amerika'lara kadar ulaşması da şaşırtıcı değil elbette. Ancak yine de en rahtılıkla ulaştığım kaynakların Türk üniversitelerinde yapılan ve Türkçe yayınlanan çalışmalar olmasını isterdim. Belki bu çalışmalar mevcut ve benim haberim yok. Ancak bu şikayetimin temel sebebini ortadan kaldırmıyor. Eğer bu çalışmalar var ise neden bilgi çağında hemen herkesin ulaşabileceği şekilde ortada değil? Neyse, bunlar derin konular, biz enginar hakkında Web MD'nin söylediklerine geçelim. Biraz özetleyecek ve alıntı yapacağım, yazının İngilizce orijinaline yazının en altındaki linkten ulaşabilirsiniz.

Yunan mitolojisinde enginar'ın yaratılışı Zeus'un aşk acısı ile ilgisini ve sevgisini bir dikene yöneltmesine bağlanır (Bir sebzenin kökenine dair hikayeye Zeus'u dahil etmek bile Antik Yunan'da bu sebzeye verilen değeri anlatmaya yeter de artar bile ama devam edelim). Antik zamanlarda enginar idrar sökücü, nefes açıcı, afrodizyak ve hatta deodorant olarak bile kullanılmıştır. 

Bizim yediğimiz enginar aslında boyu bir buçuk metreyi aşabilen dikensi bir çiçeğin sap kısmındaki etli parçadır. Dikenli yaprakları yüzünden enginar yemeye hazır hale getirilmesi zahmetli bir bitkidir. Ancak enginar hazırlamak için çektiğiniz tüm acıalra değer. Çünkü enginar iyi bir lif, folate, C ve K viamini kaynağıdır. Enginar ayrıca baştan ayağa antioksidanlar ile yüklüdür. Öyle ki USDA (A.B.D Tarım Bakanlığı) En Çok Antioksidan İçeren 20 Yiyecek listesinde yedinci sıradadır.
İşte gördüğünüz gibi enginara hakkını veren sadece biz değiliz. 

6 Mayıs 2014 Salı

Enginar Mucizesi 2 - Enginarın faydaları
Önceki yazıda enginar dediğimiz o muhteşem sebzeden bahsetmiştim kısaca. (Enginar Mucizesi 1) Bu yazıda ise enginarın faydalarından bahsedeceğim. Okuyunca göreceğiniz gibi enginar sadece karaciğere iyi gelen bir yiyecek değil, daha pek çok marifeti olan bir yapraklı ecza deposu.
Eski mısırda doğurganlık ve fedakarlık simgesi olması, tahıllardan sonra ilk evcilleştirilen bitkilerden olması boşuna değil. Yok yere ona sebzelerin sultanı demiyoruz, kısacası.



Enginar Kolesterolü Düşürücü Etkiye Sahiptir

Kolesterolün kötü bir şey olduğunu, HDL ve LDL olmak üzere iki tip olduğunu ve kötü kolesterol olarak da bilinen LDL'nin yüksek, iyi kolesterol olarak da bilinen HDL'nin de nispeten yüksek olmasının sağlığımız için iyi olduğunu artık öğrenmişizdir herhalde. Enginar toplam kolesterol seviyesini düşürücü bir etkiye sahiptir. İçerdiği cynarin (sinarin) maddesinin kolesterolu düşürücü etkisi 1970'lerden bu yana bilinmektedir (kaynaklar için aşağıya bakınız). 1970 lerde yapılan ve 2000li yıllarda tekrar edilen çalışmalarda 6 hafta boyunca enginar yaprağı (standart olması için yaprakların özü çıkartılıp eşit büyüklükteki dozlara bölünmüştür) verilen yüksek kolesterol hastalarının klinik deney sonrasında yapılan ölçümlerde kolesterol seviyelerinde yüzde 18e varan düşüşler gözlenmiştir. Elbette burada hatırlanması gerken önemli bir nokta kolesterolü düşürme etkisi olan cynarin enginarın daha çok yapraklarında bulunur. Bu da enginar yemeği yaparken İstanbul usülü (sadece çanak kısımları) yerine İzmir usülü (yapraklarla beraber dörde bölünmüş şekilde ya da dolması yapılarak pişirmenin tercih edilmesi gerektiğini anlatıyor bize. Eğer kolesterol düşürücü etkisinden maksimum faydayı elde etmek istiyorsanız enginarı yaprakları ile birlikte pişirin ve afiyetle yiyin.

Enginar Sindirimi Düzenler

Enginar ve özellikle enginar yaprağı karaciğerde safra üretimini arttırarak yağların (yani ağır yemeklerin) sindirilmesini kolaylaştırır. Sık sık mide ağrısından şikayet eden hastalar diyetlerine daha fazla enginar katarak mide ağrıalrını azaltabilir ya da daha az şiddetli geçmesini sağlayabilirler. Enginar yaprağı özü kullanan hastaların bağırsak fonksiyonlarında da düzelme gözlenmiş ve büyük abdestlerinin daha düzenli hale geldiği görülmüştür. 

Enginar Karaciğerinizin En  Büyük Dostudur

Bu konuda çok fazla yazacak bir şey yok aslında. Enginar'ın karaciğerin iyi dostu olduğu, karaciğere iyi gelen yiyeceklerin başında enginarın geldiği sağlıklı yemek konusuna meraklı olsun olmasın artık herkesin bildiği bir şey. Bol bol enginar yiyerek bütün vücudunuzun kimyasal dengesini sağlayan karaciğerinize iyi bir hediye verin. 

Enginar Kanser Riskini Azaltır

Bu belki de gereğinden daha cüretkarca bir iddia. Bu konuda güvenle referans vereceğim akademik çalışmalar öyle fazla değil ancak bir kaç üniversitede yapılan çalışmalarda enginar yaprağının lösemili hücrelerin yayılmasını engelleyici bir özellik sergilediği ve diğer tedavi yöntemleriyle birlikte kullanılmasının iyileşme ve tedavi sürecini hızlandırabileceği yönünde bulgular elde edilmiş. Zaten bol bol antioksidan içerdiği ve antioksidanların da kanserle mücadelede önemli bir rolu olduğunu düşünürsek enginarın kanser önleyici özelliği olduğuna inanmak için ille de özellikle enginar üstüne yapılmış bir enginar ve kanser riski araştırmasına gerek duymayız. Elbette siz yine de "ooo hacı ben haftada üç beş enginar lüpletirim" deyip kanser riskinizin sıfırlandığını, kolesterol problemi asla yaşamayacağınızı, sindiriminizin makine gibi çalışacağını düşünmeyin. Hayat tarzınızı be genel beslenme düzeninizi de sağlık risklerini en az seviyeye çekecek şekilde düzenleyin.




5 Mayıs 2014 Pazartesi

Enginar mucizesi 1- Enginar nedir, nasıl yenir?
Bir önceki yazıda karaciğere iyi gelen yiyeceklerden bahsetmiştim. O yazıda enginar'ın adı dahi geçmemişti. Elbette enginarın karaciğere faydalarını gözden kaçıracak ya da unutacak kadar şuursuz değilim daha. Amacım kanımca sebzelerin şahı olan enginara kendi özel yazısını armağan etmekti. Enginar gerçekten tam bir doğa mucizesi ve sadece karaciğere olan faydaları ile onu bir yazının bir köşesinde bahsederek geçiştirmek gerçekten de haksızlık olurdu.



Enginar papatyagillerden dikenli çok senelik bir bitkidir. 150 santimetreye kadar boylanabilir, mavi - mor çiöekler açar. Böyle tarif edince nasıl bir mucize olduğu pek anlaşılmıyor değil mi? Karaciğere iyi gelir, antioksidan hazinesidir, kolesterolü dengeler, detoks kürlerinin vazgeçilmezidir, safra üretimini arttırır ve sindirimi rahatlatır, kanserojen maddelerin vucuttan atılmasını sağlar, ve daha niceleri. Evet, enginarın faydalarını bu şekilde sayınca kulağa gerçekten de sebzelerin şahı gibi gelmeye başlıyor, ne dersiniz? Elbette bu kadar faydası olan, bunca faydalı kimyasalla bezenmiş sebze ancak ilaç niyetine yenir, tadı bir şeye benzemez kuşkusuz. Ahh, işte enginarın sebzelerin sultanı olmasının asıl sebebi de burada yatıyor. Onca faydasına rağmen enginar aynı zamanda en lezzetli sebzelerden birisidir. Bezelye ya da iç bakla ya da her ikisi ile birden enfes bir zeytinyağlı yemek olur. Körplerinden, eğer biraz zahmete girmeye razıysanız, mükemmel bir dolma yapabilirsiniz. Ve kaliteli bi zeytinyağı ile pişirilip dereotu ile tatlandırıldığında enginar dünyanın belki de en lezzetli yiyeceklerinden birine dönüşür.

Bir yandan ecza dolabı kadar çok yönlü ve faydalı bir yandan benim diyen yiyecek kadar lezzetli, insan daha ne ister?

Daha kolay ayıklanmasını...Enginarın bir kötü tarafı barsa o da bütün sene boyunca el altında olmaması ve en bol olduğu dönemde bile arzu ettiğiniz kadar tüketemeyeceğiniz kadar pahalı olmasıdır. Bir de elbette gerçekten zor ayıklanıyor olması da canınızı sıkabilir. Ancak hiç bir iyi sonuç mücadele etmeden alınmaz ve enginarın lezzet deposu kalbine ulaşmak için de dikenli yapraklarından aşmak gereklidir. 

Enginar tam bir Akdeniz bitkisidir. Tarihi çok eskilere dayanır. Tahılların ardından ilk ekim ve dikimi yapılan sebzelerden birisi olduğu düşünülür. Eski Mısır'da hiyerogliflerde fedakarlık ve doğurganlık simgeleri olarak kullanılmıştır. Akdeniz havzasının bu mükemmel bitkisini İspanyollar 1600 lerde Amerika'ya götürseler dahi 1900'lerin başına kadar populer bir yiyecek haline gelmemiştir. Şimdilerde ise detoksa merak sarmış sağlık gurularının ve mutfak bloggerlarının ağzından düşürmediği sebzelerden birisi haline gelmiştir. Dua edin de enginar ihracatı başlayıp bu mükemmel sebzenin iyice el yakar fiyatlara çıkmasına sebep olmasın.

Bir sonraki yazıda enginar'ın faydalarından bahsedeceğim. 
Karaciğere iyi gelen 10 yiyecek
Karaciğer vucudumuzun arıtma sistemi işlevi gören bir kimya fabrikası gibidir. Metabolizmamızın normal işleyişi sırasında kana karışna atıklar karaciğer tarafından bertaraf edilir, yağ molekülleri karaciğerin ürettiği safra tarafından parçlanaarak yakılır, depolamaya hazır hale getirilir. Kısacası karaciğer bir yandan sindirime yardımcı olurken diğer yandan da vucudun kimyasal dengesinin sağlanmasında vazgeçilmez bir rol oynar.



Karaciğer elini hemen hemen her işe attığı için yediğimiz, içtiğimiz herşeyden o da nasibini alır. Ağır yiyecekler, sindirim sistemini zorlayan sindirilmesi zor besinler, alkol, aşırı yağlı yiyecekler, ve aldığımız ilaçların bir kısmı karaciğerin yükünü arttırır. Fazla çalışmak zorunda kalan karaciğer zamanla kronik karaciğer yetmezliğine yenik düşebilir. Bu yüzden karaciğerimize çok iyi bakmamız gerek.

Karaciğer yaklaşık 1500 gram ağırlığında bir organdır. Bu büyük kütleli organın başardığı tüm ,şleri başarmak için birbirinden farklı yedi sekiz fabrika kurmamız gerekirdi. Karaciğersiz yağ yakamaz, besin maddelerini yararlı moleküllere dönüştüremez, proteinleri kasa ve gerekli yapı taşlarına dönüştüremezdik. Aynı zamanda karaciğerin önemli bir diğer fonksiyonu da kandaki bakterileri süzmek ve parçalamaktır. Görüyorsunuz ya karaciğerin fonksiyonlarını yazmakla bitiremiyoruz. Birini yazınca aklıma unuttuğum bir diğeri geliyor. O yüzden daha fazla uzatmadan karaciğerimize iyi bakmak için neler yapabileceğimize, karaciğere iyi gelen yiyecekler yardımı ile bu önemli organımıza nasıl destek olacağımızı anlatmaya geçelim.

Sağlıklı bir karaciğer için yapılması gerekenler


  • Bol bol su için. Motor yağı nasıl bir makinenin hareketli parçalarını sürtünmeye karşı korursa vucudumuzda da su aynı işlevi görür. Metabolizmamızın tam kapasite çalışabilmesi için yeteri kadar su tüketmek çok önemlidir.
  • Alkolü abartmadan içmek. Atatürk'ün hayat hikayesini anlatmaya gerek var mı? Aşırı alkol tüketimi karaciğerin sürekli fazla mesai yapmasına sebep olur ve sirozun en önemli sebebidir. Günde bir kadeh şarap karaciğere faydalı bile sayılırken özellikle damıtılmış (sert) alkoller karaciğeri yorar. İçme demiyorum bak, kararında iç sadece.
  • Aşırı tütün, beyaz (rafine, çay şekeri) şeker, aşırı kafein tüketimi karaciğerin baş düşmanlarındandır. Bu keyifli ve vazgeçilmezleri kararında tüketmek karaciğerinizin sağlıklı kalması için çok önemlidir.
  • Hafif ve orta dereceli egzersizler. Kıçınızı kaldırıp koşmanız ya da bisiklete (egzersiz bisikleti de olur) binmeniz ya da binadaki son iki üç katı asansörle değil de merdivenlerden tırmanarak çıkmanız için karaciğer kartını oynamama gerek kalmaması gerek aslında. Eğer hala günlük egzersizin önemini anlamdıysanız karaciğerinizi vesilesiyle anlayın. Günde en az yirmi dakika hafif ya da orta seviyede egzersiz yapmak karaciğerin yağlanmasını engeller ya da çok yavaşlatır. Yağsız karaciğer sağlıklı karaciğerdir.

Karaciğere iyi gelen 10 yiyecek


Sarımsak: Sarımsağın iyi gelmediği şey var mı acaba? Ama bu beylik öneriyi yine de yapmamız gerek. Sarımsak karaciğerin enzim üretimini hızlandırarak detoks hızını arttırır. Ayrıca sarımsak selenyum ve alicin bakımından zengindir. Alicin ve selenyum karaciğer detoksunda sıklıkla kullanılan ve tavsiye edilen maddelerdir.

Greyfurt: İşte her derde deva yiyecekelrden birisi daha yine karşımızda. Greyfurt (suyu da olur) karaciğerin toksinleri ve kanserojen maddeleri dışarı atmasına yardımcı olur. Aynı zamanda C vitamini ve antioksidanlar bakımından da zengin olduğu için diyetimizden eksik etmemem,z gereken bir yiyecektir.

Pancar:  Pancar (ya da pancar turşusu) yemek karaciğerin normal fonksiyonlarını düzenlemesine yardımcı olur. İçerdiği bioflavonoidler sayesinde karaciğere olduğu kadar dolaşım sistemine de faydalı bir fıda maddesidir.

Yeşil yapraklı sebzeler: Marul, ıspanak gibi yeşil yapraklı sebzeler kimi ağır metalleri, zehirli maddeleri, böcek ilaçlarını nötralize etmede etkilidir. Bu da sağlıklı bir karaciğer için vucudunuza vereceğiniz ufak bir hediyedir. Bol lifli olmalarından bahsetmiyorum bile 

Yeşil çay: Son yılların en populer yiyecekelrinden birisi de yeşil çay. Yeşil çaya rastlamadan bir iyi gelen yiyecekler bloguna ya da sağlık tavsiyeleri web sayfasını okumak ya da televizyon programı seyretmek imkansız gibi bir şey. Ama boş yere değil tüm bu tantana. Yeşil çay bitkisel antioksidanlar bakımından en zengin yiyeceklerden birisi ve artık kimseye antioksidanların ne kadar önemli olduğunu anlatmaya gerek yok sanırım.  

Avokado: Sağlıklı yaşam blogu yazıp da araya bir iki tane egzotik meyve katmadan olur mu? Avokado (her markette olduğu için aslında fazla egzotik sayılmaz artık) vucudunuzun glutathione denilen bir antioksidanı ürtemesine yardımcı olur. Bu özel antioksidan karaciğerin filtreleme işlevini destekleyen ve hızlandıran bir özelliğe sahiptir.

Brüksel lahanası ve brokoli: Brüksel lahanası ve brokoli gibi çok ve kötü kokulu bitkiler glucosinolate miktarını arttırır. Bu ne işe mi yarar? Bu madde sindirim enzimlerinin daha verimli üretilmesini sağlayan bir katalizör işlevi görür. Bu da karaciğerinizin daha az yorulması demektir.

Limon: Bir kaşık limon suyu için ve karaciğeriniz size dua etsin. Yoğun C vitamini ve antioksidanların yanında limonun karaciğerin toksinlerden arınmasında yardımcı olduğu bilinmektedir. 

Zerdeçal: Doğal bir detoks ürünü olan zerdeçal vücudun yağ yakmasına ve ağır gıdaları sindirmeye yardımcı olur. Safra üretimini arttırarak sadece karaciğere değil aynı zamanda mideye de iyi gelir.

Ceviz: Ceviz gibi güzel bir kuruyemişi yemeniz için ille de faydalı olmasına gerek var mı? Ama ille de ikna edilmek istiyorsanız yazalım. Ceviz omega 3 bakımından zengindir. Omega 3 herşeye iyi gelir (valla etrafa bakınca öyle görünüyor, şaka yapmıyorum), o halde karaciğere de iyi gelmesi gerekir. Günde iki üç bütün ceviz yemek için yeni bir mazeretiniz daha var işte.

21 Nisan 2014 Pazartesi

Antibiyotik Çağının Sonuna Geldik Mi? (2)
Bir önceki yazımda antibiyotik kullanımının çok kısa bir zamanda nasıl arttığına, ve bunun pek çok hastalığı alt etmek bir yana nasıl daha dirençli ve kurtulması daha zor birer hastalık haline getirdiğinden bahsetmiştim. Antibiyotik Çağının Sonuna Geldik Mi? (1) başlıklı bu yazıda 2000'li yılların başına geldiğimizde dünyanın nasıl da antibiyotiklerle dolu bir yer haline geldiğinden bahsetmiştik. Bu da bizi neden bitkisel antibiyotiklere yönelmenin zamnının gelip geçtiğini daha iyi anlamaya götürecek.



Antibiyotikler gittikçe daha dengeli bir şekilde metabolize olacak özellikler ile üretiliyor. Bu da şu demek: antibiyotikelrin kandaki yarı ömrü ve etkin ömrü uzuyor. Artık pek çok antibiyotik vucuttan atıldıktan sonra da antibiyorik özelliklerini koruyorlar. Bu arada hatırlatalım antibiyotik kjelime anlamıyla, anti hayatta olan şey yani yaşam karşıtı demek. Pek çok antibiyotik önüne gelen bakteriyi yok etmek üzere tasarlandığı için doğaya karışan antibiyotikler de doğada bir yandan bakteri öldürmeye (yararlı mı zararlı mı olduğuna bakmadan) öldürmeye devam ediyor. Bir yandan da düşük konsantrasyondaki bu atık antibiyotikleri le karşılaşan bakteriler çok daha kolay bağışıklık kazanıyorlar. Aslında bir bakıma pek çoğumuz henüz daha vucudunuza antibiyotik sokmadan hali hazırda bu ilaçlara direnç kazanmış antrenmanlı canavarlar ile mücadele etmek zorunda kalıyoruz.

Her enfeksiyon ile antibiyotik ile mücadele ettiğimiz yetmiyormuş gibi bir de sorumsuz doktorların sadece fazla muhafazakar teşhis ve tedavi pratikleri yüzünden gereksiz yere reçetelerine yazdığı milyonlaca doz antibiyotik tamamen gereksiz şekilde tüketiliyor. Pek çok doktor sadece test ve analizin gerektiridği zamanla uğraşmamak için viral olduğunu analize bile gerek kalmadan teşhis edebilecekleri hastlaıklar için ible otomatik olarak antibiyotik yazıyor. Naıl olsa viral enfeksiyonun iyileşmesini geciktirmeyeceği için ufak da olsa risk almaktansa tüm dünyanın sağlığını uzun vadede tehlikeye atacak bir anlayışla hareket ediyorlar. Bu da sanki yeteri kadar kötü değilmiş gibi pek çok hasta ya ezbere antibiyotik kullanıyor ya da tüm enfeksiyonu yenmeden antibiyotik kullanımını yarıda bırakarak dirneç kazanan bakterileri dünyaya saçıyor.

Kısacası, millet, antibiyotikler yakın zamanda (kaç sene olur bilemem ama çok fazla zamanımız yok) çözdüklerinden daha fazla problem yaratan bir silaha dönüşebilirler. Bundan bir nesil önce tedavi edebildiğimizden daha fazla hastalık tedavi edebiliyoruz ama aynı zamanda bir nesil önce ilaca dahi ihtiyaç olmadan atlattığımız rahatsızlıkalrı ağır antibiyotik dozları olmadan atlatamayan bir nesil yetiştiriyoruz. Pek çok bilim adamı yakın gelecekte dünyada daha önce görülmeyen ölçüde ölümcül salgın hastalıklar ile karşı karşıya kalacağımız konusunda uyarıalrda bulunuyor. 

Direnç kazanan bakteriler konusunda en iyi örnek her geçen yıl daha fazla hastanın orpeasyon sonrası komplikasyonlar sonucu ölmesine yol aöan hastane enfeksiyonları. Şu aralar en muhafazkar tahminler bile hastahanede bulaşan enfeksiyonların Amerika Birleşik Devletlerinde dördüncü en yaygın ölüm sebebi olduğunu iddia ediyor.



Geldiğimiz nokta gerçekten de ürkütücü. Penisilin 1929'da keşfedildi, yaygın olarak kullanılmaya ikinci Dünya Savaşı'ndan sonra başlandı ve 1960'larda onlarca antibiyotik türü keşfedilmiş ve kullanılmaya başlanmıştı. Antibiyotikelre ve tıbba güven o derece yüksekti ki ABD Sağlık Genel Müdürü Amerikan Kongresin'ne gururla tüm bakteriyel enfeksiyonların 2000 yılına kadar yeryüzünden silineceğini ve viral olmayan tüm hastalıkalrın sıradan nesleden daha fazla rahatsızlık yaratmayacağını ilan etti. 200'lere geldiğimizde durum bundan daha farklı olamazdı. Bugün bakteriyel hastlaıklar yok olmak bir yanan dünya tarihinde belki de hiç olmadığı kadar fazla can alıyor. Ve bunun sorumlusu sorumsuzca antibiyotik kullanan hastalar ve bu kullanımı teşvik eden doktorlar (ilaç firmalrının rolüne daha değinmedim bile, ona da sıra gelecek).

Peki ne yapabiliriz? Bu başlık altında yazdığım yazıalrda bir sonraki konumuz giderek artan antibiyotik direncine karşı neler yapılabileceğinin bir yol haritası olacak. 

3 Nisan 2014 Perşembe

Antibiyotik Çağının Sonuna Geldik Mi? (1)
Antibiyotikler tıp dünyasının belki de tüm insanlık tarihinin en büyük buluşlarından birisi. 1942 yılında, penisilin'in keşfinden hemen sonra bu mucize ilaç tarafından hayatı kurtulan ilk hasta olan Anne Miller'dan bu yana milyonlarca insan sadece 100 sene önce onları bir kaç hafta ya da gün içerisinde öldürecek olan hastalıklardan kurtuldu. Antibiyotiklerin her sene kurtardığı hayat milyonlarla ölçülüyor. Pek çok bakımdan modern tedavilerimiz antibiyotikler olmadan imkansız gözüküyor. Ancak giderek artan antibiyotik bağımlılığımız bu mucize ilacın sonunu da hazırlıyor olabilir.



Dünyada en hızla evrilen, yani yeni çevre şartlarında hayatta kalma ve çoğalma becerilerini geliştiren canlılar bakteriler (virüslerin teknik olarak canlı olup olmadığı hala tartışmalı bir konu, yoksa virisüler evrilme ve adapte olma konusunda bakterilerden daha aşağı kalmıyorlar). Bu özellikleri onları çok tehlikeli kılıyor. Bakterilere karşı geliştirdiğimiz tüm ilaçlar ve doğal bağışıklık sistemimizin geliştirdiği savunma önlemleri bakterilerin tamamını öldürmüyor. Bazı bakteriler bu savunma sistemlerine dirençli oluyorlar. Bu dirençli bakteriler çoğaldıklarında kısa bir süre önce işe yarayan bir ilaç artık daha az etkili bir hale gelmiş oluyor. Bunun üzerine araştırmacılar daha güçlü, farklı aktif maddeler içeren yeni antibiyotikler geliştiriyorlar. Tam bir silahlanma yarışı kısacası. Bakteriler kendilerini daha dirençli kıldıkça biz de daha yeni antibiyotikler ile saldırıyoruz. Ancak bakteriler bizden daha fazla ve hep bir adım geride olmaya mahkumuz çünkü ancak bakterilerin geliştirdiği yeni saldırılara karşılık olarak ilaç geliştirebiliyoruz. Kaldı ki bakterilere bütün gücümüzle saldırmak çoğu zaman vücudumuza faydalı olan bakterilerin (çoğu sindirim sistemimizde yaşar) de ölmesine yol açıyor ve iyileşeceğim derken bedenimizin dengesini hepten mahvediyoruz.

Uzunca bir süre bu silahlanma yarışının bizim lehimize biteceğini düşündük. Penisilin çok güçlü bir ilaçtı ve penisilin türevleri hemen hemen tüm bakteri enfeksiyonlarına karşı etkiliydi. Ancak zamanla aslında bu yarışta yavaş yavaş geri düşmeye başladığımızı farkettik. 1942'de piyasada sadece tek bir penisilin vardı. 2000'lere geldiğimizde ise 50'den fazlası penisilin türevi olmak üzere 200 civarında antibiyotik türevi kullanıyoruz. (bu 200 sayısı piyasadaki ilaç markalarını değil antibiyotiklerde kullanılan aktif madde türevlerini belirtiyor. Aynı maddeyi kullanan onlarca antibiyotik var bu da 200 antibiyotik türünü kullanan binlerce antibiyotik markası demek). 



1949 (1) yılında, antibiyotik  çağının başında Dünyadaki toplam antibiyotik üretimi yaklaşık 80 bin litre kadardı. Bu sayı çok fazla geliyor ama bu miktar  kişi başına bir gramın ellide birinden daha az antibiyotik üretildiği anlamına geliyor. Tek bir kapsül antibiyotikten daha az. İnsanların ortalama tek bir hap antibiyotikten daha az antibiyotik kullandığı bir dünya. Bundan 50 sene sonra, 21.yüzyılın eşiğinde 1999 yılında dünyadaki antibiyotik üretimi yaklaşık 20 milyon litereye ulaşmıştı. Tam 250 kat artış...2009 yılında ise sadece Amerika'da üretilen antibiyotik miktarı 30 milyon litreyi geçmişti. Kısacası dünya, özellikle de batı dünyası tam anlamıyla bir antibiyotik denizinde yüzüyor diyebiliriz.

Şimdi korkutucu olan tarafına gelelim işin: Son on senede kullandığımız antibiyotik miktarını ikiye katladık, ancak bakterilerin yol açtığı hastalıkalrı tedavi edebilme oranımızda iyileşme olmaması bir yana düşlük de olsa anlamlı bir düşüş bile yaşandı. Milyarlarca dolarlık ar-ge çalışması, damarlarımza enjekte ettiğimiz ve hap olarak yuttuğumuz antibiyotik miktarını ikiye katlamak bakteriler karşısında ancak cepheyi korumamızı sağlıyor ve işaretler gösteriyor ki cephe belki de yarılmak üzere. 

Şimdilik burada duralım. Gelecek yazıda bu antibiyotik savaşında doktor, firma, ve hastaların payını tartışmaya başlayacağız. Yorumlarınızı aşağıda bekliyorum. Biliyorum ki bir blog ancak okuyucuları kadar iyidir... Bitkisel Antibiyotikler yazı serisinin diğer yazıları için Bitkisel Antibiyotikler sayfamızı ziyaret edebilirsiniz.

Kaynaklar

1 - Stephen Harrod Buhner, (2012). Herbal Antibiotics. Storey Books: North Adams, MA

10 Mart 2014 Pazartesi

Mide ağrısına iyi gelen bitkiler
Önceki yazılarımızda günlük diyetinizin parçası olan yiyeceklerden hangilerinin mide ağrılarınıza iyi gelebileceği üstünde durmuştuk. Mide ağrısına iyi gelen yiyecekler ve Mide ağrısına iyi gelen sekiz yiyecek yazılarımıza göz atabilirsiniz.Bu yazıda ise mide ağrısına iyi gelen bitkiler'den bahsedeceğiz. Bu bitkilerin bir kısmı yemekleri le birlikte tüketmediğimiz, mide ağrısına özel olarak tüketeceğimiz bitki çayları şeklinde olacak.


Mideniz gaz ya da sindirim güçlüğü nedeniyle sık sık ağrıyor ve size rahat vermiyorsa, sindirim ilaçlarınızı sakladığınız çekmecenize, bitki çaylarını da eklemeyi düşünebilirsiniz. Yeyip içtiklerimiz ve özellikle de hazır gıdalar, kahve, süt ürünleri, şeker ve alkol pek çoğumuzda gaz, şişkinlik, hazımsızlık, mide yanması, mide ağrısı, kabızlık ya da ishal gibi sindirim sorunlarını tetikler. Sık karşılaşılan bu tip mide ve bağırsak sorunlarını çözmek için bitkilerden faydalanabilirsiniz.Bitkilerin her geçen gün ayrı bir faydasının ortaya çıktığı ve pek çok ürünün piyasaya sürüldüğü günümüzde, hangi bitkinin neye iyi geldiğini akılda tutmanın gitgide zorlaştığı söylenebilir. Mide ağrısına iyi geldiği bilinen ve hatırlamanız gereken başlıca bitkiler: nane, papatya ve zencefildir.

Nane

Hoş kokusuyla özellikle de nefesi tazeleyen ürünlerde kullanılan nane, akşam yemeğinden sonra tüketildiğinde nefesinizi tazelemekten çok daha fazlasını yapabilir. Bitkide bulunan uçucu yağ, mentol, sindirim sistemindeki düz kaslar üzerinde doğrudan bir spazm çözücü etkiye sahiptir. Ayrıca bitkinin hoş kokusu sinirleri yatıştırdığı gibi mideyi de yatıştırabilir. Naneyi aynı zamanda başka bitki çaylarına da koku ve lezzet katması için ekleyebilirsiniz. Örneğin yeşil çay ya da zencefilli çayınıza içmeden bir kaç dakika önce bir kaç yaprak taze nane katarak çok daha lezzetli ve daha yatıştırıcı bir içecek elde edebilirsiniz.
Kramp giren mide ve bağırsağı yatıştıran nane, mide yanması, gaz, karın ağrısı ve ‘çok yedim’ hissini bastırmak için de işe yarayabilir. İrritabl bağırsak sendromu için de nanenin önerildiğine sık şahit oluruz. Bu rahatsızlığın belirtileri arasında karın ağrısı, şişkinlik, ishal ya da kabızlık sayılabilir. Özellikle kadınları etkileyen irritabl bağırsak sendromunun belirtilerini hafifletmek için nane çayı etkili olabilir. Nanenin faydalarını bilimsel olarak ispatlamak üzere çalışmalar devam ederken, pek çok herbalist, herhangi bir sindirim şikayeti olmayanların bile düzenli olarak nane çayı içmeleri halinde, sindirim sistemlerinin daha düzgün çalışacağını belirtmekteler. Ancak tüm bu olumlu etkilerin yanı sıra, bazı kişilerde nanenin, yemek borusu büzgecinde basınç düşüklüğüne neden olarak mide yanmasına yol açtığı görülebilir. Eğer nanenin size dokunduğunu fark ederseniz, farklı bir bitki ile midenizi yatıştırmayı deneyebilirsiniz.

Papatya

Papatya da bin derde deva bitkilerden birisi. Bu yüzden de en güvenli bitkilerden biri olarak kabul edilen papatya, pek çok sağlık şikayeti için olduğu gibi, mide bağırsak problemleri için de yaygın şekilde kullanılır.  Sindirim şikayetlerine yönelik kullanıldığında papatya, süper güçleri olan bitkilerden biridir. Spazm çözücü, iltihap ve gaz giderici olduğu düşünülürse gerçekten de bitki, bu konuda pek çok sıkıntıya son verebilir. Gaz, mide ağrısı ve mide ekşimesine karşı, sindirim yolundaki mukozayı yatıştıran ve rahatlatan papatya, aslında tüm vücutta sakinleştirici bir etki yapar. Özellikle de mide ağrısı stres kaynaklı olanlar, bitkinin yatıştırıcı özelliğinden faydalanacaklardır. Papatya çayı ishali hafifletmek için de kullanılır ancak özellikle çocukların ishal tedavisinde dikkatli olmak gerekir. İshal çok kısa zamanda aşırı su kaybına yol açarak tehlikeli bir rahatsızlık halini alabilir ve inatçı bir ishali evde bitkisel çözümler ile tedavi etmek konusunda ısrarcı olmamak ve en kısa zamanda bir doktora baş burmak gereklidir.

Papatya rahatça güvenerek tüketebileceğiniz bir bitkisle üründür. pek çok faydası olduğu gibi belirgin bir yan etkisi de yoktur. Bu sonuçlar kişiden kişiye farklılık gösterebilir ve unutmamak gereklidir ki nadir de olsa papatya alerjisi bilinen bir alerji türüdür. Eğer daha önce papatya çiçeği ya da papatya içeren ürünler ile doğrudan temasınız olmadıysa, ya da üzerinden bir kaç sene gibi uzun bir zaman geçtiyse öncelikle küçük miktarlarda kullanarak vücudunuzun vereceği tepkiyi kontrol etmenizde fayda var.

Zencefil

Tıpkı nane ve papatya gibi zencefil de gaz gidericidir ve böylelikle gazdan kaynaklanan ağrı ve şişkinliğe iyi gelir. Bitkisel tıpta zencefil ‘ısıtan‘ bitkilerden biri olarak kabul edilir ve bu özelliğiyle vücudun içten daha çok ısı üretmesini sağlar. Bu durum ağır işleyen sindirim sistemi üzerinde düzenleyici bir etki yapar.
Ancak zencefili diğer bitkiler arasından öne çıkaran başlıca özelliği bulantı ve kusmayı giderici etkisidir. Sabah bulantıları ya da araba, tekne tutması gibi hareket kaynaklı bulantılar için birebirdir. Üstelik bulantı giderici çoğu ilacın aksine, uyuşukluk ve sersemlik gibi yan etkileri de yoktur.

Mide Ağrısına İyi Gelen Diğer Bitkiler

Rezene

Rezene daha çok mide krampları için önerilen aromatik bitkilerden biridir. Botanikteki ismi ‘Foeniculum vulgare‘ olan rezene, Akdeniz kökenli, dayanıklı ve çok yıllık bir bitkidir. Bitkisel tıpta rezenenin tohumlarından faydalanılır.İltihap giderici olmasının yanı sıra gaz giderici olarak da bilinen rezene, spazm çözücü olduğundan mide ağrılarına önerilmektedir. Yemeklerden sonra yarım çay kaşığı rezene tohumu yemek sindirime yardımcı olur, gazı engeller ve rezenenin diğer yararlarından faydalanmanın kolay bir yoludur. Ya da dilerseniz, rezene tohumunu salatalara, yemeklerinize ekleyebilirsiniz.Rezeneyi makul miktarda tohum olarak değil de tablet, uçucu yağ benzeri şekillerde tüketirken dikkatli olunmalıdır. Bu bitkide doz aşımı yapıldığı takdirde, güçlü yan etkilere maruz kalınabilir. Bulantı, kusma, nöbet veya akciğer ödemi gibi sorunlara yol açabilir. Mide ağrısı için rezeneli ürünlere başvurmadan önce, kullanım biçimiyle ilgili doktorunuza danışabilirsiniz. Epilepsi hastaları, hamile kadınlar ya da hamile kalmayı planlayan kadınlar rezene kullanmamalıdır.

Karahindiba

Karahindiba pek çok kişinin gözünden kaçan ancak vitamin ve mineral bakımından son derece zengin olan, faydalı bir bitkidir. Latince adı ‘Taraxacum officinale‘dir. Bitki A, B, C ve D vitaminlerini içermesinin yanı sıra, aynı zamanda potasyum, demir ve çinko kaynağı olarak da bilinir. Geleneksel olarak karahindiba karaciğer, böbrek, cilt, mide yanması ve bozuk mide gibi şikayetler için kullanılır olmuştur. Saydığımız mide şikayetleri çoğu kez ağrılı olduğundan, karahindibanın mide ağrısına da iyi geldiğini düşünebiliriz. Karahindiba mutfaklarımıza da girmiş bir bitkidir. Yaprakları salatalarda, sandviçlerde ve çay yapımında kullanılır. Kökleri bazı kahvelerde, çiçekleri ise şarap yapımında kullanılır. İdrar söktürücü özelliği ile öne çıkan karahindiba, taze ya da kurutulmuş olarak mide sorunları için tüketilebilir. Ayrıca bitkinin kökleri kabızlığa karşı da önerildiğinden, karahindiba sindirime yardımcı bitkiler arasında sayılır. Genel olarak güvenli bir bitki olarak bilinse de, bazı kişilerin karahindiba alerjisi olabileceği unutulmamalıdır. Ayrıca, böbrek ve safra kesesi rahatsızlıkları olanların doktora danışmadan bu bitkiyi içeren bitkisel takviyeler almaları önerilmez.
Mide Ağrısına İyi Gelen Sekiz Yiyecek
Daha önce mide ağrısına iyi gelen yiyecekler üzerine genel bir yazı yazmıştım. Şimdi ise daha önce sifalibitkim.com sitesinde gözüme çarpan bir yazıdan yola çıkarak mide ağrısına iyi gelen bir kaç yiyecekten teker teker bahsetmek istedim. Parantez içindeki yorumlar benim yaptığım eklemeler. Elbette, her zamnki gibi bu ya da benzeri web sayfalarındaki tavsiyeleri ve önerilen yöntemleri asla doktor tavsiyesinin yerine geçecek şekilde, ya da doktor tavsiyesinin aksi yönde onun yerine geçecek şekilde kullanmayın.


Mide ağrısı ciddi bir rahatsızlığın belirtisi olabilir. Eğer mide ağrısına iyi gelen yiyecekler tavsiyelerimizi takip etmenize rağmen bir ya da iki gün içerisinde herhangi bir iyileşme olmaz ya da durumunuz ağırlaşırsa mutlaka bir uzman hekimin tavsiyesini alın. Bitkisel çözümler ile pek çok sağlık sorununun üstesinden gelineceğine inancımız tam. Ancak bu modern tıbbın gereklerini yerine getirmeyeceğimiz anlamına gelmiyor. Aksine buradaki tüm tavsiyelerimizi doktorunuzun da onayıyla onun uyguladığı tedavilere ek ve destek olarak uygulayabilirsiniz.

Karnabahar


Haşlanmış karnabahar, mideyi asit saldırılarından koruyarak tüm sorunları giderebilir. İçeriğinde bulunan gefarnato maddesi ülser ilacının ham maddesi olarak kullanılıyor. (elbette gaz problemini de bir yana bırakmak o kadar kolay değil. Bir de haşlama sırasında ortaya çıkan koku da evin diğer sakinlerini üstünüze salabilir...şaka bir yana karnabahar gerçekten de karnabahardaki kimi maddeler mideyi yatıştırıcı etkiye sahip)

Meyankökü
Güçlü bir mide koruyucusu. Yapılan son araştırmalara göre midedeki aşırı asitlenmeyi azaltıyor. (bazı bitkisel ürünler var ki neredeyse iyi gelmedikleri şey yok. Meyan kökü de bunlardan birisi. Özellikle sindirim sistemi üztündeki etkileri oldukça güçlü)

Lahana
Lahanayı çiğ olarak yemeyi tercih edin. İnce şeritler halinde doğrayıp salata yapın. Meyve püresinde lahananın suyunu sıkıp aynı miktarda elma suyu ile karıştırın ve için. Lahana, ülser ve gastrit ilacı olarak biliniyor. Dörtte bir lahanayı yıkayıp kalın şeritler halinde doğrayın. 1 kerevizi soyup doğrayın. 1 havucu temizleyip dilimleyin. Lahana, kereviz ve havucu katı meyve püresinde sıkıp sabah akşam suyunu için. (Ben çiğ lahanaya bayılırım. Çocukken de ne zaman lahana dolması yapılsa sarılamayacak kadar küçük ve gevrek yaprakları ben önüme çeker kemirirdim. Elbette bu sebze suyu herkesin rahatlıkla tüketeceği bir ürün değil. Bu arada lahana da elma suyu da asit içerdiği için ağrının sebebi asit fazlalığı ise fazla işinize yaramayabilir)

Patates
Çiğ patates suyu mide yanmasının doğal ilacıdır. Patatesi soyup katı meyve püresinde suyunu sıkın. Su, havuç suyu ya da kereviz suyu ile karıştırıp için. (bu da faydası bariz ama tadı kötü bitkisel çözümlerden birisi. açıkçası çiğ patates suyunu içmem için midemin epeyce ağrıması lazım...)

Maden suyu
Mide asidinin büyük bir bölümünü etkisiz hale getiriyor. (maden suyundaki mineraller ve karbondioksit asit'i nötralize etmek için gerçekten etkilidir. üstelik elektrolit ihtiyacınızı da aradan çıakrtmış olursunuz. ama abartmayın. günde iki küçük şişe yeterli olacaktır)

Ispanak
Ispanağı buharda pişirin ya da haşlayarak tüketin. Taze yapraklarını salata olarak yiyin. (ve her ne kadar birbirlerine uysalar da yoğurdu ıspanaktan uzak tutmayı unutmayın. yoğurt demir emilimini bastırdığı için ıspanağın faydasını azaltır)

Zeytinyağı
Çiğ olarak kullanıldığında besinlerin midede kalma süresini azaltıyor ve yağların sindirimi için safra salgısını artırıyor. (doğa mucizesi işte ben daha ne yazayım?)

Baklagil
Fasulye, bezelye ve mercimekte bulunan bioflavionid maddesi, midenin koruma faktörünü artırıyor.


9 Mart 2014 Pazar

Mide Ağrısına iyi Gelen Yiyecekler
Mide ağrısı pek çok sebeplerle ortaya çıkabilir. Hazımsızlık, gıda zehirlenmesi, mide üşütmesi, ülser, gastrit, aşırı yemek yeme, aşırı yağlı ve ağır yiyecekler, alışkın olunmayan gıda maddelerinin tüketilmesi....bu liste say say bitmez. Mide ağrısının sebebi eğer ülser gibi kronik bir rahatsızlıktan kaynaklanmıyorsa mideyi yatıştıracak çeşitli yiyecek ve içecekler ile mide ağrınızı azaltabilir ya da tamamen geçirebilirsiniz. Elbette eğer mide ağrınız bir iki gün içerisinde iyileşmeye başlamaz veya daha da ağırlaşırsa hiç zaman kaybetmeden bir doktora başvurmanızda fayda var. Buyrun mideniz ağrıdığında ne yemeniz, ve hangi yiyeceklerden uzak duırmanız gerek okuyun.



Hafif Yemekler Tüketin

Ninelerimiz doğrusunu biliyorlardı. Mideniz ağrıdığında asit fazlasını emecek ve sindirim sisteminize fazla yük getirmeyecek gıdalar tüketerek ağrınızı hafifletebilir ve midenizin kenidini toparlamak için ihtiyacı olan süreyi verebilirsiniz. Bu süreçte bol asitli yiyeceklerden kaçının ve mide asidini absorbe edebilecek şu besinlere öncelik verin:
  • Ekmek
  • Muz
  • Yağsız pilav
  • Haşlanmış patates
  • Derisiz haşlanmış tavuk göğüs eti
Eee bunların hepsi çirkin ama diye mi düşündünüz? Evet haklısınız. Mideye iyi gelen pek çok yiyecek maddesi az yağlı olduğu için lezzet olarak çok da tatmin edici olmayacaktır. Sonuçta kim yağsız yağsız haşlanmış patates yemek ister ki? Ya da yağsız pirinç lapası kimin listesinde en üst sıralardadır? Eğer karın ağrınızı hafifletmek ya da ondan tamamen kurtulmak istiyorsanız tadı hoşunuza gitmese de mide ağrısına iyi gelen yiyeceklerden tüketmelisiniz.

Bol sıvı tüketin

Mide ağrısı oralarda işlerin iyi gitmediğine dair bir işaret sizin için. İşlerin mide cenahında kötü gitmesinin sebebi besin zehirlenmesi ya da yediğiniz bir şeyin dokunması olabilir. Bu durumda midenize ve genel olarak sindirim sisteminize bir iyilik yapın ve bol bol sıvı tüketin ki ona zarar veren maddelerin yoğunluğu azalsın ve kolayca dışarı atılabilsinler. Eğer mide ağrısı ile birlikte bir de ishal varsa o ilk direktifiniz acilen sıvı tüketiminiz arttırmanız olacak. Eğer ishal uzun süreli ve yoğun olursa tuzlu ayran içerek tuz kaybınızı da telafi etmeniz gerekecektir. Elbette daha dengeli elekrolit içeren spor içecekelrinden de tüketebilirsiniz. Ancak bu içeceklerden fazla tüketmenin başka zararları olabileceğini unutmayın.


Lifli Gıdalar

Mide ağrısı bazen uzun süren kabızlık nedeniyle oluşabilir. Sindirim sisteminin çalışmasına yardımcı olan lifli gıdalar tüketerek bağırsaklarınızı boşaltabilirsiniz. Uzmanlar kabızlık için buğday kepeği, esmer pirinç, rafine tahıllar, kepekli ekmek, kuru erik, kuru kayısı, kuru incir gibi lif bakımından zengin gıdaların tüketilmesini öneriyor. Ayrıca düzenli olarak koyu yeşil yapraklı sebze ve taze meyve yemek kabızlığa iyi gelen besinler arasında gösteriliyor.

Az Yağlı Gıdalar

Hazımsızlık çekenlere, günde 3 büyük öğün yerine 5 küçük öğün tüketmeleri ve bu öğünlerde az yağlı gıdalar yemeleri öneriliyor. İşlenmiş gıdalardan, fast-food yiyeceklerden, konserve gıdalardan, yağlı et ve süt ürünlerinden, bol baharatlı yemeklerden uzak durmak, en azından bu tip gıdaları azaltmak sindirim sisteminin daha düzgün ve hızlı çalışmasına yardımcı olacaktır.

Yoğurt ve Kefir

Fermente süt ürünleri olan yoğurt ve kefir, bol miktarda kalsiyum ve D vitamininin yanı sıra sindirime yardımcı olan probiyotik içermektedir. Probiyotikler, mide ağrısına yol açan mide enfeksiyonu, kronik mide iltihabı, ishal gibi rahatsızlıklara karşı koruma sağlarken bu rahatsızlıkların neden olduğu belirtileri hafifletir. Tükettiğiniz yoğurt ve kefirin sindirime yardımcı olması için ambalajının üzerinde “aktif kültür içerir” ibaresinin olup olmadığını kontrol edin.

Keten Tohumu

Yüksek oranda lif ve sağlıklı yağ olarak bilinen omega-3 yağ asidi içeren keten tohumu kabızlığa iyi gelir ve kabızlık nedeniyle oluşan şişlik ve mide ağrılarını azaltabilir. Keten tohumunu öğütülmüş olarak yoğurtla karıştırarak ya da salatalarınızda kullanarak tüketebilirsiniz.

Zencefil Çayı

Sindirime yardımcı olan zencefil çayı mide asidi üretimini dengeler ve özellikle aşırı yemek sonrası yaşanan mide ağrısını hafifletir. Midenizi yatıştırmak için taze zencefil kökünden 2-3 dilim keserek kaynar suya atın ve 3-4 dakika daha kaynattıktan sonra 10 dakika demlenmeye bırakın. Mideniz yatışana kadar günde 2-3 bardak içebilirsiniz.

Diğer Öneriler

  • Mide krampı yaşıyorsanız bir süre süt ürünü tüketmeyin
  • Midenize sıcak kompres yapmak veya havlu sararak sıcak tutmak ağrıları azaltabilir
  • Gaz yaptığı bilinen fasulye, brokoli ve diğer sebzeleri tüketmeyin
  • Ayaklarınızın altına 2 yastık koyup sırt üstü uzanın
  • Gece saatlerinde yemek yemeyin

24 Şubat 2014 Pazartesi

Vahşi Hayvanlar Fast Food Yese...


Burada sıklıkla sağlığımız için iyi faydalı yiyeceklerden bahsediyoruz. Kimi zaman şu soruyla karşılaşıyorum. Neden insanların beslenmeyele ilgili bu kadar çok sorunu var? Bu kadar bolluk içinde neden hala sağlıklı beslenemiyoruz? Aslında bu sorunun çok kolay bir cevabı var. Doğal yaşamımızda böylesine bir bolluk yoktu. Günlük kalori ihtiyacımızı karşılamak için çok ama çok çalışmamız gerekiyordu. Ve çoğu zaman günün her saati tok dolaşmayı bırakın, günlerce açlık çekmeye razı olmamız gerekiyordu. Vücudumuz işte böyle bir ortama göre tasarlanmıştır. Şekerin, yağın, proteinin az olduğu bir çevrede yaşamak, bu az bulunan maddeleri sevip buluduğu anda olabildiğince çok yemesini sağlamak için şeker ve yağ iştahı, kıtlıklarda işe yaramaları için de her fazla kaloriyi yağa çevirecek bir metabolizma...İşte şımarıp da ucuz karbonhidrat şeker ve yağ kaynaklarını elimizin altına alınca obez oluverdik. Peki ya vahşi hayvanlar da kendilerine iyi gelen ve onların sağlıklı yaşamasını sağlayan yiyecekler yerine ucuz fast food ve şekerleme tüketebilselerdi? O zaman dünya nasıl bir yere dönerdi?

 

16 Şubat 2014 Pazar

Sandal Ağacı'nın Cilde Faydaları
Sandal ağacının cilde faydaları neredeyse saymakla bitmeyecek. Bir sandal ağacı bir de aloe vera neredeyse joker eleman olarak cilt ile ilgili hemen her problemde işe yarayan bir özelliği ile gündeme geliyor. Ben bu çokça bilinen faydaların yanında Türkiye'de çok yaygınca kullanılmayan ancak sandal ağacının ana vatanı olan Hindistan ve Sri Lanka'da cilt problemleri için sık sık uygulanan bir kaç kürden bahsedeceğim. Bu kürler Türki'ye de yetişen ya da katarlardan edinmesi hiç de zor olmayan bitkisel ürünlerin yardımıyla uygulanabilir ve cildinizi şımartmak için doğal ürünler repertuarınızı zenginleştirebilir. Sandal ağacı sadece cilde iyi gelen özelliklere sahip değildir.


Aynı zamanda tütsülerde sık kullanılmasını sağlayan hoş kokulu, sarı renkli bir tahtası vardır. Sandal ağacından elde edilen sandal ağacı yağı güçlü bir antiseptik ve anti-inflammatuar olarak kullanılır. Sandal ağacı tütsüsü sakinleştirici ve rahatlatıcı bir özelliğe sahiptir. Seyreltilmiş dozlarda içildiğinde mide ağrısına iyi gelir, ishal tedavisinde etkili olabilir ve reflü etkilerini azaltmakta kullanılabilir. Suyla seyreltilmiş bir çözelti olarak karıncaları ve çeşitli böcekleri evden uzak tutmakta kullanılabilir. Ve elbette pek çok cilt problemine iyi gelmek gibi bir mücizevi özelliği de vardır. Kısacası tam anlamıyla bin derde deva bir bitkidir. Elimizin altında sandal ağacı ve sandal ağacı yağı bulundurmak iyi bir fikirdir. Önceki yazılarımızdan birisinde sandal ağacı'nın sivilce izlerinden kurtulmakta işe yarayabildiğinden bahsetmiştim. (Sivilce izine iyi gelen yiyecekler)  Bu yazıda ise sandal ağacının cilt bakımında kullanıldığı bir kaç diğer alandan bahsedeceğim.



Sandal ağacı ve zerdeçal maskesi: Benim cildim çok yağlı, pırıl pırıl parlıyor, yüzümü bir cama dayasam suratımın fotokopisi cama çıkıyor...Evet abarttım biraz ama işin özünü anladınız sanırım. Yağlı ciltlerle uğraşmak zordur. Ancak hem rahatlatıcı hem de sivilceyle mücadele maskesi olarak zerdeçallı sandal ağacı maskesini çok beğeneceğinize eminim. Hazırlaması ve uygulaması çok basit olan bu maskeyi şu şekilde hazırlayıp kullanabilirsiniz. Eşit miktarda zerdeçal ve sandal ağacı tozunu az miktarda suyla karıştırın. Su miktarını kıvamlı bir krem haline gelecek şekilde ayarlayın. Ardından bu maskeyi tüm yüzünüze ve boynunuza uygulayın. Tamamen kuruyana kadar bekleyin. Ardından bol suyla durulayarak ancak peeling yapmadan yüzünüzü yıkayın. Fazla sürtme hareketi yapmadan yumuşakça yüzünüzü kurulayın. 

Sandal ağacı ve badem kremi: Bu maske ya da krem cildinizin canlı ve berrak görünmesini sağlayacak. Çok iyi dövülmüş bademi (alternatif olarak badem yağı da kullanabilirsiniz) sandal ağacı tozunu ve br miktar sütü karıştırıp sürebileceğiniz bir krem kıvamına getirin. Bu kremi günlük olarak yüzünüzde ve ellerinizde kullanabilirsiniz. 
Sandal Ağacı Maskesi: Bu maskenin amacı pürüzsüz ve kusursuz gözüken bir cilde kavuşmak olacak. Pek laışılmadık bir maske olsa da bir denemenizde fayda var diye düşünüyorum. Bir kasenin içinde gül suyu, sandal ağacı tozu, zerdeçal, süt kreması ve bir miktar balı karıştırın.Bu maskeyi yüzünüze ve arzu ederseniz boynunuza uygulayın. Kurumasını bekleyin ve kuruduktan sonra peeling yaparak yüzünüzü temizleyin. 20-30 dakika bekledikten sonra yüzünüzü yıkayarak işlemi tamamlayın. Bu maske cildinizi yumuşatacak ve çok etkili bir peeling sağlayarak cildinizdeki kir ve yabancı maddeleri uzaklaştıracaktır. Ancak çok kuvvetli olan bu maskeyi haftada birden daha sık uygulamayın. 

Cilt bakımında bitkisel çözümler ve cilde iyi gelen yiyecekler hakkında daha fazla bilgi almak için Cilt Bakımında Yiyecekler ve Bitkisel Çözümler sayfamızı takip edebilirsiniz.
Sivilce İzlerine İyi Gelen Yiyecekler

Aslına bakarsanız herhangi bir şey yiyerek canımızı çok sıkan o sivilce ve akne izlerinden kurtulamayız. Bir sivilce kontrolden çıkıp patladığında cildimizde bir yara oluşur. Bu yara iyileşirken kimi zaman bir yara izi bırakır. Bu ufacık yara izlerinin sayısı artarsa o zaman cildimizin görüntüsü bozulabilir. Bundan kurtulmak için öncelikle elimizden geldiğince sivilce ve akne problemini ortadan kaldırmalıyız. Eğer problemi daha ortaya çıkmadan ortadan kaldırabilirsek o zaman çözmek için de zaman ve enerji harcamak zorunda kalmayız. O yüzden öncelikle Cilt Bakımı - Cilde İyi gelen Yiyecekler ve Bitkisel Çözümler sayfamızdaki linklere bir göz atabilirsiniz. Şimdi gelelilm sivilce izlerinden kurtulmak için yapmanız gerekenlere.

Öncelikle kabullenmeniz gereken gerçeklerden bahsedelim. Estetik cerrahi olmaksızın cildinizde ortaya çıkan ve aslında birer yara izinden başka bir şey olmayan sivilce ve akne izlerini tamamen yok edemezsiniz. Bitkisel yöntemlerle burada önereceğimiz çözmler sadece sivilce izlerinin renginin normal cilt renginize oldukça yakın olmasını sağlayacak ve ancak çok büyük bir dikaktle ve yakından bakarsanız anlaşılacak kadar görünmez hale gelmesine yardım edecek. Ayrıca bu çözümlerin işe yaraması için dikkatle ve disiplinle uygulanması gereklidir. Sivilce izlerine iyi gelen bitkisel çözümler bir haftadan dört haftaya kadar değişebilen sürelerde her gün sektirmeden uygulanmalıdır. Gözle görülür bir iyileşme için ise en az bir hafta on gün beklemeniz gerek. Ve son olarak aklınızdan çıkartmamanız gereklidir ki bu sayfada y da herhangi bir web sitesinde öğrendiğiniz yöntemler sizin için en iyi çözüm olmayabilir. Beklemediğiniz bir etki oluştuğunda, ya da herhangi bir şüpheniz varsa tereddüt etmeden uygulamayı durdurun ve bir doktora baş vurun.

Akne İzi Tedavisinde Kullanılan Bitkisel Ürünler

Sandal Ağacı: Sandal ağacı'nın içinde bulunan santalol çok kuvvetli bir antiseptiktir. Bu yüzden tüm dünyada cilt temizleme, sivilce ve akne tedavisi gibi alanlarda kullanılır. Ancak sandal ağacından elde edilen ürünler çok güçlü olduğu için seyreltilmeden kullanılmamalıdır. Örneğin sandal ağacının tahtasından elde edilen sandal ağacı yağı mutlaka başka taşıyıcı yağlar ile seyreltilerek satışa sunulur. Aynı şekilde sandal ağacı tozu da seyreltilmeden kullanılmamalıdır.  Sandal Ağacı Suyu Kürü:  Bir parça sandal ağacını suda (tercihen saf su ancak önceden kaynatılmış musluk suyu da iinizi görecektir) ıslatın. Sandal ağacı parçasını 4-6 saat kadar bir süre suyunu içinde bekletin. Daha sonra tekrar kullanmak üzere sandal ağacını kuru bir yere kaldırın. Bir parça pamuğu sandal ağacı suyu'nda ıslatın ve sivilce izlerinin bulunduğu bölgelere hafifçe masaj yaparak ve dairesel hareketler ile sürün. Bu kürü bir hafta boyunca uygulayın. Bir hafta içinde cildinizde gözle görülür bir değişim göreceksiniz. Bir haftanın sonunda uygulamaya 3-5 gün ara verin. Verdiğiniz aranın ardından bir haftalık kürü tekrar uygulayın. Bu arada sandal ağacının cilt bakımındaki yerinin sivilce izi çıkartmaktan ibaret olmadığını da unutmayın. 

Limon Suyu: Limon içerdiği bol miktardaki C vitamini ile vücudunuzun kolajen üretiminde önemli bir rol oynar. Hem günlük diyetimizde limon bulundurarak hem de doğrudan cildimize uygulayarak limon'un sivilce izlerini yok etmekteki faydalarından yararlanabiliriz. Ancak limon suyu içeren kürler ve maskeler uyguladıktan kısa süre sonra dirket güneş ışığına çıkmamaya özen gösterin. Limon ve güneş ışığı ikilisi cildinizin renginin koyulaşmasına sebep olabilir. Limon suyu kürü : Bir tabağın için sulu bir limonun suyunu sıkın. Yüzünüzü yıkayın ve kurulayın. Bir parça pamuğu limon suyuna batırın ve sivilce izlerinin bulunduğu bölgeye dairesel harekelter ile yavaşça uygulayın. Yarım saat kadar limon suyunun cildinizde kalmasına izin vein ve daha sonra bol suyla durulayın. Bu uygulamayı bir hafta boyunca her gün, tercihen sonrasında gün ışığına çımayacağınız saatlerde ve ortamlarda yapın. Limon-badem yağı-bal kürü: Sade limon suyu adeta çamaşır suyu ya da beyazlatıcı gibi çalışır ancak bu kadar güçlü bir asit tek başına yıpratıcı bir etkiye de sebep olabilir. O yüzden aynı zamanda besleyici etkisi de olan bir maske daha çok hoşunuza gidebilir. Bunun için bir yemek kaşığı limon suyunu yine bri yemek kaşığı bal  ve badem yağı ve iki yemek kaşığı süt ile karıştırın. Bu karışımı doğrudan sivilce üzlerinin üstüne uygulayın. Yarım saat kadar sivilce izlerinin üzerinde bırakın ve ardından durulayın. Bir hafta boyunca uygulayın. Bir iki gün ara verip isterseniz ikici bir haftalık küre başlayabilirsiniz.

Akne ve Sivilce İzi Tedavisinde İşe  Yarayan Diğer Birtkisel Ürünler

Aloe vera: Aloe vera kendi başına kitaplar dolusu övgüyü hak eden bir ürün. İster aloe vera yapraklarından kendi maskenizi üretin ister aloe veralı ürünleri kullanın cilt bakımı repertuarınızda eksik olmaması gereken bir bitkidir.

Elma Sirkesi: Elma sirkesini de limon suyu gibi kullanın. Ancak elma sirkesi limon suyundan da güçlü bir yıpratıcı özelliği vardır ve hassas ciltlere iyi gelmeyebilir.

Yalancı Tespih Ağacı: Bu ağaca taşıdığı şifalı özellikler dolayısıyla Hindistan ve Sri Lanka'da köy eczanesi de denir. En yaygın uygulaması doğrudan yaprağı sivilce izine uygulamktan ibarettir. Türkiy'de taze yaprak bulmak problem olabilir.

7 Şubat 2014 Cuma

Depresyona İyi Gelen Bitkiler
Daha önceki bir yazımızda depresyona iyi gelen yiyeceklerden bahsetmiştik. Bu yiyecekler günlük diyetimizin bir parçası olan ve günlük beslenme rejimimizde yapacağımız ufak tefek değişiklikler ile depresyonu önleme ve hafif geçirmemize yardımcı olabilecek gıdalardı.Bir de normalde günlük rejimimizin bir parçası olmayan ve şifalı ot ve bitkiler kapsamında değerlendirilebilecek ve depresyonu önleme ve tedavide yardımcı olabileceği düşünülen bitkiler var. Bu yazımızın konusu da işte bu bitkiler.Hemen her yazıda yaptığım hatırlatmayı tekrar yapacağım.

Sadece şifalı ot ve bitkilerin yardımı ile ciddi bir depresyon ya da stres bozukluğunu tedavi edemezsiniz. Burada size verdiğimiz öneriler sadece destek amaçlıdır. Asla ve asla terapist ya da pskiyatrınızın uygulamaya koyduğu tedaviyi bitkisel kürlerle değiştirmeyin. Burada üstünde durduğumuz bitkiler ve bu bitkilerden üretilen kürler diğer terapi ve ilaç tedavilerine destek olmak için tavsiye edilmektedir. Emin olmadığınız her durumda mutlaka hekiminize danışın.

Ayrıca unutmayın ki stres bozukluğu ve depresyon tedavileri sadece kimyasal yöntemlerle çözülemez. Tam bir tedavi için hayat tarzınızda, dünyaya ve yaşama bakış açınızda değişiklikler yapmanız gerekecek. Burada tanıttığımız bitkileri profesyonel yardımın bir parçası, bir yardımcısı gibi düşünmeniz bu tavsiyelerimizden en fazla faydayı sağlamanıza yardımcı olacaktır. 

Sarı Kantaron
Sarı kantaron hiperisin ve hiperofin adlı kimyasal bileşenler içerir. Bitkinin depresyon ve anksiyeteyi hafifletmek için tavsiye edilmesinin ardında sarı kantaronun, serotonin emilimini engelleme özelliği yatar. Serotonin, ya da daha populer adıyla mutluluk hormonu, beyin tarafından salgılanır ancak her hormon ve nörotransmitter gibi beyin tarafıdnan geri emilime uğrar. Bu süreç vücudun durmadan aşırı miktarda hormonlarla dolup taşmaması için çok önemlidir. Ancak eğer belirli sebeplerle bir hormonun emilimi normal ya da yüksek, salgılanma hızı ise düşükse o zaman çeşitli dengesizlikler ortaya çıkabilir. Stres serotonin salgılanmasını azaltır ancak serotonin emilimi aynı seviyede kaldığı için zihnimiz mutsuzluk, umutsuzluk gibi duygulara, dolayısıyla da depresyona daha yatkın hale gelmesine yol açar. 


Sarı Kantaron'un serotonin emilimini azalttığına dağir bulgular olsa da depresyon tedavisi için etkisi klinik testlerle kanıtlanmış değildir. Kısacası eğer bir doktor tarafından ilaç tedavisi tavsiye edildiyse bu tedavieye alternatif olarak düşünülemez. Ayrıca dikkat edilmesi gereken önemli bir nokta da anti-depresan ilaçlar ile nasıl bir etkileşime gireceği farmakolojik özellikleri ve dozaj bilgisi yeterli olmadığı için bilinemeyebilir. Bu yüzden eğer hali hazıırda anti depresan kullanıyorsanız depresyona iyi gelen bitki olarak sarı kantaron tüketirken dikkatli olmanız. Aslında en iyisi sarı kantaronu hafif anksiyete ve stresli günler gibi klinik tedaviye ihtiyaç olmayan hafif vakalarda kullanmak, ilaçlar ile fazla karıştırmamaktır.

Meyan Kökü
Depresyonla mücadelede serotonin gibi mutluluk ve enerji düzeyini arttıran önlemler almak işe yaradığı gibi stresi tetikleyen hormonların üretimini azaltmak da takip edilebilecek bir stratejidir. Meyan kökü işte bu noktada devreye girer. Kabızlık, böbrek üstü bezi yetmezliği, ülser gibi rahatsızlıkların da tedavisinde bitkisel bir yardımcı olarak kullanılan çok şifalı bir bitki olan meyan kökü  stres hormonu olarak bilinen kortizol üretimini engelleyen ve ‘glisirizin’ adı verilen bir kimyasal içerir.

Ancak meyan kökü kullanırken dikkatli olmakta fayda vardır. Pek çok diğer ilaç ile etkileşime girebilir. Örneğin meyan kökünün doğurganlığı arttırıcı bir özelliği vardır ve doğum kontrol haplarının etkinliğini azaltabilir.Meyan kökü kürleri en fazla 4-5 hafta kesintisiz kullanılmalı, ardından dört haftalık bir ara verilmeli ve eğer ihtiyaç devam ediyorsa tekrar kullanılmalıdır. Yemeklere tatlandırma amacıyla eklenen meyan kökünün belirgin bir etkisi olması beklenmez. Meyan Kökünün Kullanım biçimleri: Bir çay kaşığı ince kıyılmış meyan kökü, bir bardak soğuk suya eklenir, hafif ısıda kaynama derecesine kadar ısıtılır, üstü kapalı olarak 10-15 dakika hafif ısıda kaynatılır ve süzülür. Yemeklerden sonra 1 bardak olmak üzere, günde 2-3 bardak taze demlenmiş çay içilir

Papatya
Uyku bozukluğu, stres ve kaygı bozukluğu için önerilen bitkilerden biri de papatyadır. Sakinleştirici etkisiyle papatya çayı pek çok kişinin favorileri arasındadır. Papatyanın depresyonla ilgili olarak serotonin veya dopamin seviyelerinde bir etkisi olduğu kanıtlanamamıştır. Ancak merkezi sinir sistemi üzerindeki rahatlatıcı etkisi ve kas gevşetici özelliği depresyon ve stres şikayeti olanlar için olumlu bir özelliktir. Papatya yan etki bakımından güvenli bitkilerden biri olarak kabul edilir. Yine de papatya alerjisi olan kişiler olduğu unutulmamalıdır.

Kedi Otu
Kedi otu kökü, özellikle uyku kalitesini arttırmasıyla bilinir. Depresyon ve kaygı bozukluğu semptomlarını azaltmak için kullanılagelmiştir. Uykuya geçişi kolaylaştırdığından uykusuzluk şikayeti olanların sıkça başvurduğu bitkilerden biridir. Kedi otu kökündeki etken bileşenler valepotriat ve valerenik asitlerdir. Bitkinin kökünün keskin kokusu nedeniyle çay olarak tüketilmesi zordur. Bu nedenle tablet şeklinde kullanımı yaygınlaşmıştır. Alkol ve antidepresan ilaçlarla birlikte kesinlikle kullanılmamalıdır. Hap şeklinde tüketilecekse ürün etiketinde önerilen dozajlara uyulması tavsiye edilir. Bir ameliyata hazırlananlar ameliyat tarihinden en az iki hafta önce (bitki merkezi sinir sistemini etkilediği için), kedi otu kullanmayı bırakmalıdır.

Depresyona iyi Gelen Diğer Bitki Türleri

Melisa otu stresi azaltan ve rahatlatıcı etkisi olan otlar arasındadır. Gerginliği azaltır ama öte yandan da konsantrasyonu arttırır. Stres, kaygı ve depresyona bağlı bulantı ve sindirim sorunları için tavsiye edilir. Binlerce yıldır pek çok faydasının yanı sıra depresyon, kaygı ve baş ağrısına iyi gelmesiyle de ün yapmış olan Japon eriği yan etki bakımından da güvenli bitkilerden biri olarak kabul edilir. Soğuk algınlığı için sıkça tavsiye edilen Sibirya ginsengi stresle ve yorgunlukla baş etmek isteyenlere de tavsiye edilir. Yüksek tansiyonu ve narkolepsi rahatsızlığı olan kişiler Sibirya ginsengi kullanmaktan kaçınmalıdır.

Kaynaklar: